31 Temmuz 2007 Salı

Su ve Elektrolitler

Su, insan vücudunun yaklaşık 2/3'si sudur. 65 kg ağırlında bir insanın 40 kg kadarını su oluşturur. Bu suyun 25 litresi hücre içinde, 15 litresi hücre dışındadır. Hücre dışı su, kan plazması, lenf ve hücrelerarası sudan oluşur. Birey suyu, içilen sıvılarla ve yiyeceklerin içindeki suyla alır. Bir miktar su da karbonhidrat!arın, proteinlerin ve yağların yanması sonucu vücutta meydana gelir. Bu suya endojen yada metabolik su denir. Endojen su miktar olarak pek önem taşımaz. Su balansı idrar miktarı, yenen yiyeceklerin içindeki su miktarı, alınan sıvı miktarı, dışkının ağırlığı ile hesaplanır. Vücut ağırlığı izlenir. Bu sayılardan akciğerlerden ve deriden buharlaşma ile kaybedilen su dolaylı olarak hesaplanır.

Su alınmasını ayarlayan en önemli mekanizma susama duygusudur. Susama merkezi beynin hipotalamus bölgesinde, yemek yemeyi ayarlayan merkezlerin yakınında bulunur. Vücuttan su kaybedilince susama merkezi uyarılır. Vücuttaki tuz miktarı susama merkezini etkilemez. Bu bakımdan aşırı sıcaklıklarda çalışanlar terleme ile su yanında aşırı tuz da kaybederler. Suyu alma ihtiyacı duydukları halde, tuz alma ihtiyacını duymayabilirler. Bu kişilere ek tuz vermek gerekir. Su dışarıya deri, akciğerler, gastrointestinal yol ve böbreklerle atılır. Deriden buharlaşma yolu ile kaybedilen su 500-2500 ml arasında değişir. Bu ortamın ısısına bağlıdır. Ateşli hastalar bu yolla çok su kaybederler. Yeterince yerine kon mayan su kaybı, dehidratasyon denen önemli bir klinik tabloya neden olur. Akciğerlerle kaybedilen su miktarı havanın nemlilik derecesine bağlıdır. Ortamın havası ne kadar kuru ise bu yolla o kadar fazla su kaybedilir. Normal koşullarda akciğerlerle su kaybı günde 300 ml kadardır.

Tükrük, pankreas salgısı, mide salgısı, safra ve ince barsaklardaki bezlerin salgısı ile günde 8 litre kadar su gastrointestinal kanala geçer. Fakat bunun büyük bir kısmı geri emilir. Dışkı ile kaybedilen su günde 60 ml kadardır. Ancak ishal, kusma son derece önemli sıvı kayıplarına neden olabilir. Özellikle bebekler, küçük çocuklar bu yolla tehlikeli şekilde su kaybederek dehidratasyona girebilir. Böbrekler su metabolizmasının en önemli organıdır. idrar miktarı vücuttan atılması gereken su miktarına göre büyük değişiklikler gösterebilir. idrar genellikle plazmadan daha yoğundur. Bu yoğunluğu sağlamak için böbrekler devamlı çalışmak durumundadır. Böbreğin idrarıne kadar konsantre ettiğini anlamak için en kolay yol idrarın özgül ağırlığını (dansitesini) ölçmektir. Daha doğru bir ölçüt ise ozmolalite tayini ile sağlanır. Vücut sıvıları oldukça zayıf osmolalitededir. Bunun için biyolojik sıvılarda yoğunluklar mOSM terimi ile ifade edilir. Kanın osmolalitesi 300 mOSM'dan biraz daha düşüktür. idrarın osmolalitesi ise 1200 mOSM'a kadar yükselebilir. idrarın osmolalitesine katkıda bulunan iki önemli madde üre ve sodyum klorürdür. Sürekli olarak yoğunluğu yüksek idrar çıkarmak, böbrek taşlarına zemin hazırlaması yönünden zararlıdır. Zorunlu su dışında böbreklerle su atılmasını hipotalamustan salgılanan ADH düzenIemektedir. Antidiüretik hormon (ADH) hipotalamustaki sinir hücrelerinde üretilir, bu hücrelerin aksonları boyunca arka hipotize gelerek buradan kana verilir. Hipotalamusta son derece duyarlı osmoreseptörler vardır. Plazmanın osmolalitesindeki değişiklikleri hemen algılar, hormonu üreten hücrelere bilgi verir. Su itrahını düzenleyen ADH da bu bilgi ile salınır. Bu hormon etkisini böbreklerin distal tubuluslarında ve toplayıcı kanallarında gösterir. ADH olmadığı zaman distal tübulusların ikinci kısımları ve toplayıcıkanallar suya geçirgen değildir. Buraya gelen bütün sıvı idrar halinde dışarı atılır. O zaman günlük idrar miktarı 16-18 litreye kadar yükselebilir.

Hiç yorum yok: